1981–1986 yılları arasında Düsseldorf Sanat Akademisi’nde heykel eğitimi alan Asta Gröting, 1990’larda heykel ve filmler üretmeye başlar. Joseph Beuys’un düşünceleri ve yapıtlarına, özellikle de onun bedenin toplumsal doğasını ele alma biçimine ilgi duyan Gröting, kendi heykellerinde de bu soruyla diyalog kurar. Toplumsal bedeni, görünür ile görünmez, işitilir ve işitilmez, dokunulabilir ile duygulanımsal olan arasında gidip gelen bedensel deneyimleri mümkün kılan bir mecra gibi ele alır. Sanatçı, genellikle duyusal deneyimlerin sınırlarıyla ilgilenir. Bu araştırma çizgisinin bir devamı olarak, sınır veya sığınak, içerisi ve dışarısı kavramları, arada olma biçimleri yapıtlarında sıkça rastlanan temalardır.
Gröting desenlerinde sıklıkla gündelik yaşamdaki sıradan anlara ironik bir biçimde yaklaşır ve bunlardan hareketle esprili bir dille varoluşsal sorulara kapı aralar. Sanatçının "Düşen Buz Patenci" isimli yapıtında tepelere benzeyen rahat çizgilerin bir figürün oyuncul bir biçimde neşeyle kaymasına zemin olması, Gröting’in yapıtlarında karşılaştığımız sahnelere dair kuvvetli bir örnek teşkil eder.