Koleksiyon’daki “Feyhaman 1948” imzalı Mavi Şalvarlı Kız tablosu pek özel ayrıntılarla donanmış benzersiz bir masumiyet simgesi olarak algılanabilir. En büyük boyutlu boy portrede betimlenen dik duruşlu genç kız, bitkisel motifli bir paravanın önündeki resimde görülmeyen bir iskemleye ya da koltuğa ilişmiştir, her şeyden önce giyimiyle dikkat çeker; parlak turkuaz bir şalvar üzerine aynı turkuazdan küçük serpme desenli nohut rengi bir üç etek ve içine turkuazlı turunculu oyaları seçilen bürümcük gömlek giymiş, ince belini gümüş bir kemerle sıkmıştır. Üç etek, yerel giyimde yaygın kullanılır, aslında yalnızca Anadolu’ya özgü değildir, eski zamanda sarayda da kullanılagelmiştir. Genç kız saçlarının üzerine ince kırmızı bir örtü atmıştır, bu örtünün yalnızca giyimin tamamlayıcısı olduğu açıktır. Yüzünde dingin, kararlı ve memnun bir ifade vardır, bakışlarını uzaklara, sanki bilinmeze dikmiştir. Bu bakışlar dudaklardaki pek hafif gülümseyişle uyum içindedir ve vurgulanmasa da orada mevcut olan bir umut duygusu barındırır içinde. Feyhaman, portrelerinde modelin iç dünyasına dokunmayı ister hep, olabildiğince. Rastgele bir giyim değil, özenerek seçilmiş giysi parçalarıyla oluşturulmuş bir görünümdür bu. Aslında sıradan bir Anadolu kadınının değil de daha seçkin bir kadının giyebileceği türdedir; öte yandan çoğunluğa aşina, kolay algılanabilir bir parçadır. İki elinde ayrı ayrı zarif duruşu, Feyhaman’ın alışılmış kadın portresi kalıbını tekrarlamaktadır. Figür anıtsallık havası yansıtır; hem Anadolu kadınının idealize edilmiş hali gibidir hem kent soylu genç kadınının Anadolu kadınına duyduğu hayranlığı simgeler. Portre, dönem ruhu içinde sevilen bir esin kaynağı olarak Anadolu yaşamına hatta genel olarak Anadolu kavramına duyulan ilgiyi ve övgü eğilimini yansıtan bir çalışma olarak yorumlanabilir. Portredeki genç kızın, Reşat Nuri Güntekin’in 1922’de yazdığı, 1937’de köklü bir düzenlemeden geçirerek dönemin idealleriyle uyumlu kıldığı romanın unutulmaz kahramanını çağrıştırdığı söylenebilir; yerel giysilere bürünmüş ancak kentli zarafetini de bir kenara bırakmamış bir Çalıkuşudur o sanki...
The painting titled "Girl in Blue Shalwar", signed “Feyhaman 1948” and part of the collection, can be perceived as a unique symbol of innocence, adorned with highly distinctive details. In this largest portrait of a woman by the artist, a young girl with an upright posture is depicted, seated—on an unseen chair or armchair—in front of a screen decorated with botanical motifs. Above all, her clothing draws attention: she wears bright turquoise shalwar (traditional baggy trousers) paired with a üç etek—a three-skirted overgarment in chickpea beige, decorated with small scattered motifs in the same turquoise—and a crinkled blouse (bürümcük gömlek) trimmed with turquoise and orange embroidery. Her slim waist is cinched with a silver belt.
The üç etek is widely used in traditional local dress, though it is not unique to Anatolia; it was once worn in the Ottoman palace as well. The girl has draped a thin red scarf over her hair, clearly serving as a complementary part of her outfit rather than a functional accessory. Her face bears a calm, determined, and content expression. Her gaze is fixed into the distance—as if toward the unknown. These eyes harmonize with the faint smile on her lips, silently conveying a sense of hope that, while not overtly emphasized, is undeniably present.
Feyhaman always sought to capture the inner world of his subjects in his portraits, as deeply as possible. This is no arbitrary outfit—it is a carefully composed appearance made up of thoughtfully chosen garments. It seems less like the attire of an ordinary Anatolian woman and more like something that would be worn by a woman of higher social standing; yet, it still feels familiar and easily understandable to the wider public. The refined posture of her two hands reiterates a familiar trope in Feyhaman’s female portraits.
The figure exudes a sense of monumentality; she appears both as an idealized vision of an Anatolian woman and as a symbol of the admiration a modern, urban woman might feel toward her rural counterpart. Within the spirit of its time, the portrait can be interpreted as a work that reflects the interest in and praise for Anatolian life—and more broadly, the concept of Anatolia—as a beloved source of inspiration. One might even say that the young girl in the portrait evokes the unforgettable heroine of Reşat Nuri Güntekin’s novel, first published in 1922 and significantly revised in 1937 to align with the ideals of the era: she is a kind of Çalıkuşu (The Wren), clad in traditional attire yet still carrying the elegance of an urban woman.
You are all set!
Your first Culture Weekly will arrive this week.