Michael Sailstorfer, sıklıkla genişletilmiş heykeller olarak tanımlanan yapıtlarında dönüşüm, uzam, hareket ve eylemsizlik gibi kavramlarla ilgilenir. “Labirent 19”, Sailstorfer’ın üzerinde gelişigüzel çözülmüş labirent bulmacaların yer aldığı büyük ölçekli tuvallerden oluşan “Labirent” serisinin bir parçasıdır. Genellikle üçboyutlu nesneler üreten sanatçı, bu serisinde uzamın ikiboyutlu, yatay bir temsili yoluyla kendi sanat pratiği üzerine düşünür. İnternetten bulduğu labirent resimlerini, gazete kupürleri, mürekkep, akrilik ya da demir ve bakır gibi malzemelerle kaplayıp özel olarak hazırladığı tuvallerin üzerine yerleştirir. Labirent içindeki yolculuğunu seri sprey boya müdahaleleriyle görselleştiren sanatçı, izleyicinin bir sanat yapıtının tasarıdan üretime uzanan, ilerlemeler, gerilemeler, başarısızlıklar, dolambaçlı yollara sapmalar ve bazen de başarılarla devam eden yaratım sürecine tanık olmasını sağlar. Tarih boyunca eğlence ya da tinsellikle ilişkilendirilmiş olan labirentler, kendini aramanın, yönünü kaybetmenin ve bireysel tercihin tekrarının bir sembolü olarak görülmüştür. “Labirent 19”’un akla ister istemez güncelliği, küresel meseleleri, siyasi çekişmeleri ya da çevre felaketlerini getiren gazete kupürlerinin üstüne işlenmiş olan labirenti, günümüzde insanın kendi hayatına yön vermesinin zorluğu üzerine bir düşünme çabası olarak da yorumlanabilir.