Tayland’da doğup halen orada yaşayan Pinaree Sanpitak’ın yapıtları, Japonya’da gördüğü eğitimin de etkisiyle sessiz, soyut ve ruhani nitelikler taşır. Sanatçı, oğlunun 1993'te doğumunu takip eden yıllarda yapıtlarının ana motiflerinden biri hâline gelen kadın göğsünü, sıklıkla Budist stupa (tapınak) ve sunu kâsesinin ikonik formlarıyla ilişkilendirir. Sanpitak, eserlerinde göze çarpan feminist tavırla Budizm felsefesi ve kültüründen gelen etkilere karşın, her türlü tanımlamadan kaçınarak yapıtının izleyiciyle en temel unsurlar olan form, renk ve dokular yoluyla serbest ve çok katmanlı bir iletişim kurmasını tercih eder.
Bedeni fiziksel ve manevi varlığımızı içinde saklayan, dünyada ve doğada var olmamızı sağlayan bir kap olarak düşünmeye çalıştığından bahseden Pinaree Sanpitak, "Ayna" isimli eserinde alüminyumdan dökülmüş sığ, çanak şeklindeki bir gümüş çerçevenin içine bir ayna yerleştirir. Duvara dayayarak ya da yere koyarak sergilediği eserde kadın göğsü daha da soyutlanmıştır. Dişiliğe ve Lacancı psikanalizdeki ayna evresine atıfta bulunan eser, ilk imgenin oluşumuna ve öznelliğin doğuşuna işaret eder. Ayna, sanatçının daha önceki yapıtlarında karşılaştığımız sembolik boşluğun aksine dünyanın yansımaları, gölgeleri ve derinlikleriyle doludur.