"Kemal, “Acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum,” demişti bana. Tıpkı 51. bölümdeki safsa çiçeği gibi, bu ifadeye gülümsemiş, ama içinde taşıdığı çelişkiden hiç söz etmemiştik: “Karanlık” ya da “siyah”, ışığın yokluğu ise, “kara lamba” diye bir şey olamazdı aslında. O zaman Kemal, “Kara lamba, tıpkı bir apartmanın kendiliğinden sönen otomatiği gibi” derken neyi kastediyordu? Kara Işık Makinesi’ni Kemal’in kelimelerini eşya olarak gösterebileceğimi kanıtlamak için yaptım. Manivela ve dişli olarak, 19. yüzyılın sonunda, müze binasının yapıldığı günlerde İstanbullu Levanten ailelerin kullandığı küçük makarna makinesinden, aynı dönemden kalma eski saat içlerinden yararlandım. Yalnızca eşyalar, manzaralar, resimler, fotoğraflar değil; benzetmeler, istiareler de müzemizde ciddiyetle işlenmiştir.
Arkadaki resim Ahmet Işıkçı'nındır. Ahmet Işıkçı, arkadaki ağacın, Kemal’in düşüncelerinin ve aşk acısının yoğunluğuyla birdenbire yanıvermeye başladığını söylemişti bana." (Şeylerin Masumiyeti, Orhan Pamuk)
"Kemal, “Acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum,” demişti bana. Tıpkı 51. bölümdeki safsa çiçeği gibi, bu ifadeye gülümsemiş, ama içinde taşıdığı çelişkiden hiç söz etmemiştik: “Karanlık” ya da “siyah”, ışığın yokluğu ise, “kara lamba” diye bir şey olamazdı aslında. O zaman Kemal, “Kara lamba, tıpkı bir apartmanın kendiliğinden sönen otomatiği gibi” derken neyi kastediyordu? Kara Işık Makinesi’ni Kemal’in kelimelerini eşya olarak gösterebileceğimi kanıtlamak için yaptım. Manivela ve dişli olarak, 19. yüzyılın sonunda, müze binasının yapıldığı günlerde İstanbullu Levanten ailelerin kullandığı küçük makarna makinesinden, aynı dönemden kalma eski saat içlerinden yararlandım. Yalnızca eşyalar, manzaralar, resimler, fotoğraflar değil; benzetmeler, istiareler de müzemizde ciddiyetle işlenmiştir.
Arkadaki resim Ahmet Işıkçı'nındır. Ahmet Işıkçı, arkadaki ağacın, Kemal’in düşüncelerinin ve aşk acısının yoğunluğuyla birdenbire yanıvermeye başladığını söylemişti bana." (Şeylerin Masumiyeti, Orhan Pamuk)