"Kemal’in babasının çekmecesinde özenle sakladığı, yüksek rütbeli subaylarla rakı içerken çekilmiş yukaridaki askerlik hatırasına bakanlar, fotoğrafın çekildiği yıllarda, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Türkiye’nin aşırı otoriter bir ordu tarafından yönetilen bir köylü toplumu olduğunu hatırlamalı. Otuz yıl sonra romanımızın geçtiği yıllarda bu hâlâ geçerliydi. Kemal’in, babasının yer aldığı bu fotoğrafa duyduğu sevgi ve yüksek rütbeli subayların rakı bardaklarını tutuşu tabii ki bize de yol gösterdi.
Babamıza sevgimiz ile otoritesinden duyduğumuz korku, onun eşyalarına bakışımıza da yansır. Babamın da, tıpkı Kemal’in babası gibi, üzeri eşyalarla dolu bir komodini vardı. Masumiyet Müzesi, değişik amaçlar için kullanılan ve bambaşka hatıraları çağrıştıran eşyaların yan yana gelince daha önceden hiç hissetmediğimiz bir duyguyu, aklımızdan hiç geçirmediğimiz bir düşünceyi ortaya çıkaracağı ön yargısı üzerine kuruludur.
Kemal’in babası, tıpkı benim babam gibi, evdeki vaktinin çoğunu salondaki divana uzanıp gazeteleri baştan sona okuyarak geçirirmiş. Bir haberi beğenmezse, elindeki yaprağı gazeteden çekip halının üzerine fırlatır, sonra başkaları gazeteleri toplayıp sayfaları sıraya koyarlarmış." (Şeylerin Masumiyeti, Orhan Pamuk)