"Bu çanta gerçek bir Jenny Colon değilmiş, sahteymiş," diye fısıldadım.
"Nasıl!" dedi Fusun.
"Ben anlamam böyle şeylerden," dedim çaresizlikle.
"Burada böyle bir şey olmaz!" dedi sertçe. "Paranızı hemen mi istiyorsunuz?" "Evet!"
Yüzünde yoğun bir acı ifadesi belirdi. Allahım, diye düşündüm, niye şu çantayı çöpe atıp Sibel'e parasını geri aldığımı söylemeyi akıl edemedim! "Bakın bunun sizinle ya da Şenay Hanım'la hiç ilgisi yok. Avrupa'da moda olan her şeyin sahtesini, taklidini biz Türkler maşallah hemen yapıveriyoruz," deyip gülümsemeye çalıştım.
Gene de bu utanç anının yoğunluğuna rağmen Füsun'un yapması gereken şeyi yapamadığını, bir tuhaflık olduğunu hissettim. Füsun, kasaya içinde cinler olan büyülü bir eşyaymış gibi bakıyor, yaklaşamıyordu bir türlü. Kıpkırmızı olan yüzünün buruştuğunu, gözlerinde yaşlar biriktiğini görünce telaşa kapıldım, ona doğru iki adım attım."
(...)
"Dönüş yolunda bir vitrinde sapsari bir sürahi gördüm ve bir içgüdüyle içeri girip satın aldım. Gelişigüzel satın alınmış eşyaların başına gelenin tersine, sari sürahi önce annemle babamın, sonra annemle benim soframızda, yirmiye yakın yıl hakkında hiç konuşulmadan durdu. Akşam yemeklerinde hayatın beni içine ittiği ve annemin sessizlikle yari azarlayıcı yari kederli bakışlarıyla yüzüme vurduğu mutsuzluğumun başlangıç günlerini, sari sürahinin kulpunu her tutuşumda hatırlardım." (Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk)
Zanaatlar ile ilgileniyor musunuz?
Size özel Culture Weekly ile yeni içeriklerden haberdar olun
Her şey hazır.
İlk Culture Weekly bülteniniz bu hafta gönderilecek.