“Daha önce gidilmemiş yollardan giderek resim yapmayı” amaçlayan Yüksel Arslan, tarihöncesi döneme odaklanan bir sanat kitabında rastladığı teknikleri kendi hazırladığı boya reçeteleriyle bir araya getirerek, çoğunlukla kâğıt üzerine resimler üretmiştir. Çalışmalarında ham pigmentler, ot, tütün, çay, idrar, yağ, kan, kemik iliği, yumurta akı, bal, benzin, toprak, kiremit gibi malzemeler kullanan sanatçı, ansiklopedik illüstrasyonları, anatomi ve botanik kitaplarında yer alan temsilleri anımsatan hayvan ile insan arası figürleri, tarihsel ve toplumsal açıdan sembolik bir öneme sahip yapı ve anlatıları konu edinir. Arslan, çalışmalarını sanat anlamına gelen “art” sözcüğüyle Fransızcada resim anlamına gelen "peinture" veya heykel anlamına gelen "sculpture" sözcüklerindeki “-ure” son ekini birleştirerek “arture” olarak adlandırır. Bu jestiyle, hem sanatın bir eylem olduğuna işaret eder hem de ürettiği çalışmaların sanat eylemiyle ilişkisinin altını çizer. Arslan’ın yapıtları –sanatçının kendi deyişiyle– “resim, şiir ve felsefe arası yapıtlardır.”
1961’de Paris’e yerleşen Arslan, 1962 yılından itibaren ilk “arture”lerini üretir. 1980’lerin başında resmettiği "Etkiler" adlı “arture” serisinde, kendi kimliği ve sanatına etki etmiş yazarları, düşünürleri, şair ve müzisyenleri tarihöncesi çağlardan günümüze uzanan bir dönemsellik içerisinde odağına alır. Farklı disiplinleri, gelenekleri ve kültürleri buluşturan bu “arture”ler, Rönesans düşüncesinde de önemli bir yer tutan ansiklopedik bakışı ve yaklaşımı örnekler. Etkiler serisinde ayrıca, sanatçının cinselliğe, insan bedenine ve ruh hâllerine, halk sanatlarına ve geleneklerine duyduğu yoğun ilgi ifadesini bulur. Arslan, 2000’lerde, etkilendiği okumalara geri dönerek "Yeni Etkiler" isimli seriyi üretir. "Yeni Etkiler" serisi sanatçıya esin veren yazarları ve düşünürleri odağına almanın yanı sıra, Arslan’ın pratiğinde uzun yıllardır irdelediği delilik, hastalık ve endişe gibi temalara yer verir. "Arture 546", "Arture 647" ve "Arture 735" isimli yapıtların yaptığı göndermeler, insan ve doğa arasındaki ilişkiyi merkeze alır: Kısa öykülerinde taşrayı ve çeşitli manzaraları kaleme alan Robert Walser, yaşamının akıl hastanesinde geçen son yıllarında yazmayı bırakmış ve gündelik gezintilerinin birinde karda düşerek ölmüştür; eski Romalı tarihçi ve doğa bilimci Büyük Plinius ise, 1469 yılında "Naturalis Historia" başlığıyla yayımlanan, döneminin ilk ve en kapsamlı ansiklopedisinin yazarı olarak bilinir.
Tasarım ile ilgileniyor musunuz?
Size özel Culture Weekly ile yeni içeriklerden haberdar olun
Her şey hazır.
İlk Culture Weekly bülteniniz bu hafta gönderilecek.