Pratiğinde ahşap, metal, cam, süt, yağ, asit gibi birçok malzemeye yer veren Deniz Gül’ün ilgilendiği mecralar arasında şiir ve anlatı da yer alır. Çoğu kez kendi yazdığı metinlerden, bu metinlerdeki imgeler, karakterler ve motiflerden yola çıkan Gül, söz ve hikâyelerin nesnelerini bulması, beden kazanması, mekân içinde fiziksel ve soyut bağlar kurmasıyla ilgilenir. Sanatçı, 2011 yılında Arter’in İstiklâl Caddesi’ndeki eski binasında Emre Baykal küratörlüğünde gerçekleştirilen ve daha sonra bir bütün olarak Arter Koleksiyonu’na eklenen "5 Kişilik Bufet" adlı kişisel sergisinde de, yazımına 2009’da başladığı bir metinden esinle sınır, coğrafya, iç-dış, ev içi yaşam, iktidar biçimleri, dil, ifade ve anlatıya ilişkin çeşitli soruları odağına almıştı. Deniz Gül’ün farklı mecralar arasında dolaştırdığı "5 Kişilik Bufet", yazımına 2009’da başladığı üç perdelik bir şiirli piyesi hareket noktası olarak alır, 2011’de Arter’deki sergiyle mekânsal bir yerleştirmeye ve kitaba dönüşür, sanatçının 2015’te aynı metinden yola çıkarak Hyde Park Art Centre, Chicago’da gerçekleştirdiği ses performansıyla da tamamlanır.
Deniz Gül, Arter’deki "5 Kişilik Bufet" adlı kişisel sergisinde mahrem, içe kapalı, küçük mekânların klostrofobisi ile dışarı çıkmanın, kendi içinden taşmanın agorafobisinin bir arada yaşandığı bir deneyim alanı sunuyordu. Yerleştirmenin ana gövdesini metindeki beş karakteri temsil eden beş mobilya ve mekânın pencerelerine uygulanan geometrik desenli kesme camlar oluşturuyor; sergi, arkasına geçilmesi mümkün olmayan, sarı buzlu camdan bir iç mekân kapısıyla sonlanıyordu. Ardındaki televizyonun değişen görüntü ve renkleriyle aydınlansa da, odada neler olup bittiğini öğrenmemize bir türlü izin vermeyen "Buzlu Cam", Arter’in Dolapdere’deki binasının açılış programında yer alan "Saat Kaç?" (2019) adlı koleksiyon sergisinde mekâna uyarlanarak yeniden gösterildi. "5 Kişilik Bufet"in "Buzlu Cam"ından sonra bu kez "Kesme Cam" da, 2023 yılında, bir vakitler ait olduğu mekânın puslu belleğini yanına katarak, "Kendi Gölgesinde" adlı sergiye yerleşti.
"Kesme Cam"ın motifleri ne ilk sergilenişlerindeki mekâna ne de şimdi bulundukları yere ait değiller. Porselen takımların, gümüş tepsilerin, kristal kadehlerin teşhir edildiği, evin hem mahremiyetini kıran hem de gücünü simgeleyen bir vitrinden sergi alanına göç etmiş gibiler. Bu motifleri önce ait oldukları ‘iç’ten ‘dış’a taşırıp mahremle kamusal arasındaki sınır bölgeye, pencerelerin üzerine yerleştiren Deniz Gül, şimdi de ‘dış’tan ‘iç’e bir dönüşle, boş bir duvar yüzeyine taşıyor. Bir vakitler kendi desenleriyle süsledikleri pencerelerin formunu alarak yer değiştiren kesme camlar, şimdi kendi gölgeleriyle baş başa kaldıkları bir duvarı motifliyorlar.