Leylâ Gediz’in resimle olan ilişkisinde imgenin kendisinden ziyade düşüncesi öncelikli yer tutar. Süreci başlatan fikirler ve kavramlardır; bu fikir ve kavramlar, çoğu kez sanatçının kendi geçmişinden, çocukluktan, anılardan ya da onları bugüne çağıran nesnelerden yola çıkar. Resmin maddeselliği, zamanı ve yaşantımızdaki yerine dair sorularla ilgilenen Gediz, işlerini ürettiği ve gösterdiği mekânları kendi sanatsal sürecine dahil etmeyi, resme üçboyutlu mekân içinde beden kazandırmayı da sever.
Sanatçı dokuz parçadan oluşan "Jump Cut" adlı yerleştirmesinde, kamusal alana ait tabela, katlanan pano, barikat gibi nesnelerden sergi mekânına taşıdığı formları resimli heykeller yapmak için kullanır, duvarda sergilediği resimleri ise tuval yüzeyinde boşluklar açarak nesneleştirir. Gediz’in neredeyse çocuksu basitlikte, yalın bir estetik kullandığı "Jump Cut"ından alıntılanan beş parçadan katlanan bir panonun ön yüzünü oluşturan resimde, çamaşır ipine asılmış naylon çorapları tutan mandalların renkleri, arka yüze geçildiğinde soyut renk şeritlerine dönüşüyor. Aynı renk şeritleri duvardaki tuvallerde de devam ediyor: Mesela Gediz’in resmi dilimler hâlinde kesip çerçevenin arka yüzüne tekrar gerdiği ya da bir ağ gibi örerek tuvalin altından sarkıttığı şeritlerin üzerinde. Veya resmi kesip çıkararak tamamen boşalttığı bir diğer çerçevenin dış kenarlarındaki boya izlerinde. Sanatçının çocuksu bir haylazlık ve neşe taşıyan bu yaptığını bozma, kesip yeniden yapma jestinden artakalanlar ise tahta bir kutudan dışarı taşıyor.