İstanbul, 28 Ağustos 1896
Baylar,
Bu ayın 26'sı Çarşamba günü, saat öğlen birden biraz sonra, yaklaşık 25 kişilik bir Ermeni çetesi bankanın kapısına hücum ederek yollarını kesen muhafızlarımızdan iki Türkü vurdu, iki Karadağlıyı da yaraladı.
Gruptakilerin bir kısmı hamal kılığına girmiş, sırtlarında gümüş taşımak için kullanılanlara benzer çuvallar taşımaktaydılar. Ama çuvallarda aslında bombalar ve dinamit bulunuyordu. Anlaşıldığı kadarıyla, önce, banka civarındaki dört ayrı sokakta dört grup lideri önderliğinde toplanmışlardı; grubun tamamı ancak saldırı sırasında bir araya gelmişti. Bankanın içine girince tabancalarıyla her tarafa ateş açıp bombaları fırlattılar. Aralarından bir kısmı, polisin girmesini ve bankada çalışanların dışarıya kaçmasını engellemek için hemen girişi kapayarak barikat kurdu. Bir başka grup hızla üst katlara çıkarak barikatlarla kapatılmış ana giriş dışındaki tek çıkış noktası olan çatıyı ele geçirdiler. Gruptakilerin hepsinin tabanca ve bombaları vardı. Bu silahlarla banka çalışanlarının merdivenlere ulaşmasını engelleyerek onları çeşitli odalara soktular. Bankanın önüne ulaşan polisi çatıdan attıkları bombalarla uzaklaştırdılar.
Bankanın içinde Ermeniler bomba ve dinamitleri, fünyeleri ateşlenir ateşlenmez bütün binanın havaya uçmasını sağlayacak şekilde yerleştirmeye başladılar. Planları bankayı iki gün işgal altında tutmak ve bu sürenin sonuna kadar talepleri büyükelçiler tarafından yerine getirilmediği takdirde, bankayı içindekilerle birlikte havaya uçurmaktı.
Büyükelçilere bu ayın 25'inde bir ön mektup gönderdikleri ve ayın 26'sında, saat 4'te hasır şapkalı bir adımın Tarabya ve Büyükdere'deki büyükelçiliklere tarihi bankada atılmış-fakat tabii daha önceden yazılmış-aşağı yukarı şu içerikte bir taşbaskısı mektup bıraktığı anlaşılıyor: "Bankayı ele geçirmiş bulunuyoruz. Avrupa taleplerimize kulak vermediği takdirde binayı tüm içindekilerle birlikte yarın akşam havaya uçuracağız. Bankaya, bu yolla Avrupa'ya darbe indirebileceğimiz için saldırdık. Büyük devletler 'la force prime le droit' dediler, dolayısıyla Avrupa'ya Ermeni ulusunun nelere kadir olduğunu göstermeye kararlıyız."
Saldırı gerçekleştiği sırada ben ikinci kattaydım. Yapılabilecek tek planın, Reji yoluyla dışarı çıkmak, polisi toplamak, ya arkadan sararak ya da polisi Reji yoluyla bankanın çatısına çıkararak saldırganları teslim almak olduğunu kısa sürede anladım. Önce Mr. Reeves'i gönderdim, peşinden de ben gittim. Rejiye girdiğim zaman tüm çıkışların kapatılmış olduğunu gördüm, ancak iki saat sonra-özellikle de beni çıkartmaya çalışırken ayağından ağır yaralanan Galata zaptiye kumandanı Hüseyin Paşa sayesinde-kurtulabildim.
Saat öğleden sonra 3'ten 5'e kadar eski bankada polisin ve askeri birliklerin biraz beceri ve kararlılıkla harekete geçmesini sağlamaya çalıştım fakat saraydan emir almadan hiç bir şey yapmadılar.
Çatışma öğlen 1:15'ten 3'e kadar devam etti-dışarıdan polis ve askerler banka pencerelerinde görünen her kafaya ateş ediyorlar, Ermeniler de askerlere ateş açıp bomba atıyorlardı.
Saat 3 sularında ihtilalcilerin liderleriyle Mr. Auboyneau arasında Auboyneau'nun saraya gidip anlaşma koşullarını düzenlemesi konusunda anlaşmaya varıldı-o dönene kadar her iki taraf da ateşi kesecekti. Saldırı sırasında bankada bulunan bir saray kâtibinin bu durumu açıklayan bir mektubu pencereden zaptiye kumandanına atıldı. Üç mektup daha gidip geldikten ve epey zaman geçtikten ve bu arada da Mr. Auboyneau her iki taraftan da vurulma tehlikesi altında kaldıktan sonra Auboyneau ve saray katibi saraya gitmek üzere yola çıktılar.
Hükümet başlangıçta herhangi bir koşulu kabul etmeyi red etti ve askeri birliklerin bankayı, havaya uçurulsun veya uçurulmasın, boşaltması gerektiğini söyledi.
Saat 6 sularında saraya ulaştığımda işler bu noktadaydı. Bankanın en az 140 çalışanının rehin olarak bankada tutulduğunu öğrenince, hükümete binanın bir saldırıyla ele geçirilmemesi gerektiğini, böyle bir şeyin binadaki herkesin ölümüne yol açacağını söyledim. Büyükelçiliklerin tercümanlarını çağırtıp, banka çalışanlarını dışarı çıkartmanın ve eğer mümkünse binayı kurtarmanın bir yolunu bulmalarını tavsiye ettim. Ermeniler Türk görevlileriyle görüşmeyeceklerini açıklamışlardı; verilecek sözlerin tutulmayacağını biliyorlardı.
Padişah Ermenilere affedileceklerini ve ülkeden serbestçe çıkmalarına izin verileceği vaadini iletmemi istedi. Avrupa devletlerinin bir temsilcisi tarafından eşlik edilmediğim koşullarda, bu görevi kabul etmedim. Böyle davranmamın sebebi büyük devletlerin garantisi olmadan, Türklerin verdikleri sözü tutmayacakları, halkın Ermenileri bankadan limana ulaşana kadar linç etmesine izin verecekleri inancında olmamdı. Softalar ve Müslüman kara yığınlar sokaklarda buldukları bütün Ermenileri katletmeye başlamışlardı bile.
Tam da bu noktada Rus elçiliği birinci tercümanı-M. Maximov-saraya geldi ve Ermenilere, daha fazla zarar vermemeleri koşuluyla padişahın af vaadini iletmek üzere Türk görevli ve benimle birlikte bankaya gelmeyi kabul etti.
Gece 10 sıralarında arabayla saraydan bankaya gittik-Dolmabahçe ile Tophane arasındaki anayolda 40'tan fazla cesedin üstünden geçtik. Alınan ilk önlem banka civarındaki tüm sokakları boşalttırmak ve o bölgeye giden bütün yol çıkışlarına muhafızlar yerleştirmekti. Sonra bankanın önündeki sokağa gelerek, ilk kat penceresinde bir ellerinde tabanca bir ellerinde bomba bulunan iki grup lideriyle koşulları görüşmeye başladık. Önce, "Yarın akşama kadar burada bekleyeceğiz; büyükelçiler tercümanlarını gönderebilirler; eğer taleplerimizi yerine getireceklerine söz verirlerse dışarı çıkarız. Yoksa her şeyi havaya uçururuz. Biz hayatımızı kaybetmeyi zaten göze aldık-canlı kaçış yolumuz olmadığını buraya geldiğimizde biliyorduk" diyerek dışarıya çıkmayı kesinlikle red ettiler.
Görüşme yaklaşık üç saat sürdü. Özellikle M. Maximov'un büyük becerisi sayesinde sonunda dışarıya çıkmaya şu koşullarla ikna edildiler:
1-Doğrudan bir yata bindirilmeleri fakat herhangi bir komploya meydan vermemek için, bizim de onlarla birlikte limana kadar yürümemiz.
2-Büyükelçilik tercümanlarının ertesi gün gelerek talepleri konusunda kendileriyle görüşmeleri.
3-Tabancalarının üstlerinde kalması fakat tüm bomba ve patlayıcıları bırakmaları.
Bankada bırakılan bomba ve patlayıcıların miktarları şöyleydi:
45 bomba
25 dinamit lokumu
11.400 kilo dinamit.
Bütün patlayıcıları bırakma sözü vermiş olmalarına karşın, ertesi gün "Gülnar" teknesine tabanca ve yüzlerce atımlık cephanenin yanı sıra büyük bir bomba getirdiklerini öğrendik.
M. Maximow ve ben onlara iki bahriye komutanlığı filikası içinde yata çıkana kadar eşlik ettik, sonra da ertesi gün düzeni korumak üzere askerlerin görevlendirilmesi konusunda ısrar etmek ve polislere, sokak sokak dolaşıp karşılaştıkları bütün Ermenileri öldüren eli sopalı başıbozukların ve çapulcuların silahlarının toplanması emri verilmesi konusunda baskı yapmak üzere saraya döndük. Her iki taleple de ilgili olarak resmi ağızlardan sözler verildi, fakat yerine getirilmedi.
Perşembe sabahı saat 7'de Fransız ve İngiliz maslahatgüzarlarını ziyaret ederek "Gülnar"ın yanında durup Ermenilerin softalar tarafından linç edilmesini önlemek için gemilerini Moda'ya göndermelerini istedim.
Saat 10'da büyükelçiler bir toplantı yaparak Mr. Maximow tarafından verilen sözleri teyid ettiler ve Ermenilerin aynı gün saat 5'te Messageries [Maritimes şirketinin] S.S. "Gironde" vapuru ile gönderilmesi için gerekli düzenlemeleri yaptılar. Bu program uygulamaya geçirildi..
Rasgele katliamlar ve yağma dün gün boyu devam etti. İş hayatı tümüyle durdu, bütün dükkânlar kapandı.
Bankaya düzenlenen saldırı, Konstantinopol'deki çeşitli önemli binaların ele geçirilmesi genel planının bir parçasıydı. Galatasaray'da ve Pera'da bombalar atıldı, bazı askerler öldürüldü. Bab-ı Âli'ye yapılması düşünülen saldırı gerçekleşmedi. Samatya'da, surların yanında ve Hasköy'de, bombalar patlatıldı. Daha sonra da çeşitli yerlerde çok sayıda bomba ele geçirildi.
Ne kadar gözü kara bir saldırı yapılmış olduğu bankaya sokulan dinamit miktarından anlaşılabilir. Binayı havaya uçmaktan kurtardığımız ve banka çalışanlarının hayatını koruyabildiğimiz için kendimizi kutlayabiliriz.
Banka çalışanları ve hizmetlileri arasından toplam dört kişi öldü, sekiz kişi yaralandı; Ermeniler ise dört ölü, altı yaralı verdiler.
Gizle: Konuşma MetniGöster: Konuşma Metni