Cumhuriyet İstanbulu’nun ilk anıtsal dini yapısı olan ve klasik Osmanlı mimarisini yansıtan Şişli Camii, bir üslup örneği olarak kabul görmüş, günümüze kadar inşa edilen binlerce neo-Osmanlı cami için prototip oluşturmuştur. Ayrıca kentin tarihinde, padişahın veya devlet ricalinin baniliğinde değil halkın kolektif çabasıyla inşa edilmiş ilk camidir.
Mimarı Vasfi Egeli, Osmanlı ile erken Cumhuriyet dönemlerini birbirine bağlayan Birinci Ulusal Mimarlık üslubunun son temsilcilerinden birisi olarak değerlendirilmiştir. Egeli’nin, bu akımın önde gelen ustalarından etkilendiği inkâr edilemez. Ancak Şişli Camii’nde, Selçuklu ve klasik Osmanlı üsluplarından derledikleri öğelerle geleneksel örneklerden farklı yapılar üreten seleflerinden farklı bir çizgi izlediği, onlara kıyasla, hem mekân tasarımında hem de detaylarda Osmanlı mirasına çok daha sadık kalarak canlandırmacı bir yaklaşım sergilediği gözlenir.
1940’lardan itibaren gözde bir konut alanı olmaktan gittikçe uzaklaşan Beyoğlu’nu terk eden seçkin kalabalık kuzeye Şişli’ye doğru ilerledikçe, şehrin, politik, demografik ve kültürel ağırlık merkezi de bu aks boyunca yer değiştirir. Kozmopolit bir nüfus yapısına sahip semtte yaşayan Müslüman kesimin camiye ihtiyaç duyması üzerine “İstanbul’da Şişli’de Bir Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği” kurulmuş, dönemin İstanbul valisi Dr. Lütfi Kırdar’ın da desteğiyle, daha önce üzerinde Süvari Kışlası’nın yer aldığı, Özel İdare mülkiyetindeki 3219.50 m²’lik arsa sembolik bir bedelle cami yapılması şartıyla söz konusu derneğe devredilmiştir. Yapımına 1945’in Haziran ayında başlanan cami, Müslüman ve gayrimüslim semt sakinlerinin de maddi katkılarıyla 1949’da tamamlanarak ibadete açılmıştır. Tasarımı Vasfi Egeli’ye (1890-1962), statik projesi Fikri Santur’a (1876-1951), detay çizimleri de Nazimî Yaver Yenal (1904-1987) ile Vahan Kantarcı’ya aittir.
İstanbul’un Şişli semti, 19. yüzyıl sonlarından itibaren, bir yandan Pera/Beyoğlu yerleşiminin kuzeye doğru, diğer taraftan Teşvikiye-Nişantaşı semtlerinin batıya doğru genişleyerek birbirlerine kavuşmalarıyla ortaya çıkmıştır. Taksim’den Mecidiyeköy’ün dutluklarına doğru uzanarak Şişli’ye ulaşan kentsel aks, tekil yapılar, bostanlar, mezarlıklar, kışlalar, talim alanları, fabrikalar ve boş arsaların yer aldığı heterojen şehir dokusunu birbirine bağlar. Tramvay ve her iki yanında çok katlı konut yapıları ile modern yaşama hizmet veren iş yerlerini de beraberinde getirerek, Osmanlı ve sonrasında Cumhuriyet modernizmini kuzeye, kentin yeni büyüme alanlarına doğru taşır. Erken Cumhuriyet döneminde de, Batılı çehresiyle kentin en itibarlı kesimlerinden birisi olarak gelişimini sürdüren Şişli, İstanbul’da değişen hayat tarzını mizahi bir anlatımla dile getiren Lüküs Hayat operetinde “Şişli’de bir apartman” sözleriyle, çağdaşlığın temsilcisi olarak yerini alır.
Vasfi Egeli, Mabeyinci Ömer Lütfi Bey’in oğlu olarak İstanbul’da doğdu ve 1913’te Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlîsi’nden (Mimar Sinan Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi) mezun oldu. Vakıflar’ın fen heyetinde, kurumun baş mimarı Kemâleddin Bey’in, ayrıca Ali Tal’at ve Mehmed Nihad [Nigisberk] beylerin maiyetinde Osmanlı eserlerinin onarımlarında çalışarak deneyim kazandı. M. Nihad Bey’in emekli olmasının ardından Vakıflar’daki baş mimarlık görevini üstlendi ve birçok eserin restorasyonuna imza attı. Bunlar arasında Süleymaniye, Şehzade, Edirnekapı Mihrimah Sultan, Hırka-i Şerif camileriyle Yeni Cami’nin hünkâr kasrı zikredilebilir. Ayrıca Mimar Sinan’ın Süleymaniye’deki türbesini yeni baştan inşa edercesine onarmış, 1938’de Beyoğlu’ndaki Ağa Camii’ni de klasik üslupta yenilemiştir. 1947 tarihli Feneryolu Camii ise Şişli Camii’nden önce tasarladığı daha mütevazı bir eseridir.
Caminin inşa edildiği yıllarda Şişli, her biri farklı yükseklik ve büyüklükte, hiçbirinin bir diğerine ne boyut ne de üslup olarak asla üstünlük kuramadığı, eklektik, neo-klasik, beaux-arts, art-déco, art-nouveau, kübik yüzlerce binaya ev sahipliği yapmaktaydı. Bu heterojen doku içerisinde inşa edilen cami ise klasik Osmanlı üslubunda tasarlanmıştır. Halâskârgazi Caddesi’nin cami arsasının bulunduğu noktada yaptığı kavisten dolayı Şişli Camii, bu önemli kentsel artere daha önce hiçbir binanın yapamadığı ölçüde egemen olur.
Halaskârgazi Caddesi. Ali Enis Oza, 20. yüzyıl başları. (1940'lar)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Halaskârgazi Caddesi ile dar açı yapacak şekilde, kıble eksenine göre yerleştirilmiş ve avluya göre zemini yükseltilmiş olan cami, beş birimli son cemaat revakı, harim ve harimin kuzeydoğu köşesinde yükselen minareden oluşur. Duvarlarında kesme köfeki taşı, kapı ve pencere sövelerinde, sütun ve başlıklarda Marmara mermeri kullanılmış, pencerelerin hafifletme kemerleri, taçkapının basık kemeri, mihrabın köşe sütunçeleri, şadırvan cephelerindeki kemerler gibi bazı detaylar yeşil breşle zenginleştirilmiştir.
Caminin merkezi kubbesiyle yarım kubbelerinde ve bunları taşıyan kemerlerde betonarme tekniği uygulanmış, ancak söz konusu “modern” öğeler kesme taş örgü içinde ustaca gizlenerek yapının geleneksel görünümüne “gölge düşürmemiştir”. Mimaride klasik biçimlere dönülürken, betonarme gibi modern teknolojileri tarihsel detaylarla birleştirmenin bir çelişki olarak görülmediği anlaşılmaktadır.
Harim, kare planlı bir çekirdekle buna güney, doğu ve batı yönlerinde eklemlenen, dikdörtgen planlı üç kanattan oluşmakta, merkezdeki kubbe de yan kanatları örten üç yarım kubbeyle kuşatılmaktadır. Yanlardaki kanatların üzerine, aralarında Bursa kemerlerinin yer aldığı mermer sütunlarla taşınan, hanımlara mahsus mahfiller, kuzey duvarındaki girişin üzerine de, derinliği daha dar olan müezzin mahfili yerleştirilmiştir.
Mihrap yarım kubbesine geçişi sağlayan, iri mukarnaslarla donatılmış pandantiflerin benzerlerine, II. Bayezid dönemine ait, Çemberlitaş Atik Ali Paşa ve Davud Paşa camileri gibi bazı örneklerde rastlanır. Taçkapının ise hem tasarımında hem de hat kompozisyonunda, Mimar Sinan’ın eserlerinden Kılıç Ali Paşa Camii’nin taçkapısından ilham alınmıştır.
“... yurddaşlar, geçen seneden beri durmadan, Şişli camiinin süratle yükselmesi için, para ve malzeme vererek yardım etmektedir. Hafta sonları, tüccar, mühendis, mimar, doktor vesair meslekten vatandaşlar camiin bir taşını taşıyabilmek için amele gibi çalışmak istemektedir. Bunların arasında Ermeni, Rum, Musevi vatandaşlarını görmek, maddî manevî yardımlarda bulunduklarını duymak, heyecanla karşılanan hâdiselerdir”. (Seyfi Arkan, “Şişli Camii Süratle Yapılıyor”, Cumhuriyet, 10.11.1947)
“Onun içindir ki, yapı daha bitmemiş, kubbeler örülmemiş olduğu halde, bu ramazan camide ezanlar okundu, halk, kütle halinde camiin mermer zeminine baş koydu. Camie hediye edilen halılar, avizeler bu eserin bir an evvel yükselmesine yardımcı malzemeler oldu”. (Seyfi Arkan, “Şişli Camii Süratle Yapılıyor”, Cumhuriyet, 10.11.1947)
İnşaatı süren camide teravih namazı. (1940'lar)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
“Türk klasik ve muvaffak olmuş büyük camilerimizin yapılarından sonra, 200 seneden beri aynı kıratta bir eserin yapılmasını yurd içinde görmemiz, Türk mimarlık âlemi için sevinilecek ve iftihâr edilecek bir hâdisedir”. (Seyfi Arkan, “Şişli Camii Süratle Yapılıyor”, Cumhuriyet, 10.11.1947)
Açılışta dua eden cemaat. (1940'lar)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Demir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerin sıralandığı çevre duvarları üzerinde, doğu, batı ve güney yönlerine açılan basık kemerli birer kapı yer alır. Şadırvan avlusunun kuzey sınırında uzanan, baklavalı başlıklara sahip sundurmanın gerisinde tek katlı müştemilat mekânları sıralanmakta, bu kanadın Halaskârgazi Caddesi’ne bitişen doğu ucunda köşk görünümlü iki katlı kütüphane yükselmektedir.
Nazimî Yaver Yenal’ın tasarladığı şadırvan avlunun batı kesimine yerleştirilmiş, doğru konumunun saptanması için 1/1 ölçekte bir ahşap modelle denemeler yapılmıştır. Şadırvanın üstyapısında gözlenen ilginç tasarım, ayrıca cephelerdeki iri palmetlerin arkasında devam eden ayet metinleri, muslukların üzerinde yer alan minyatür sabunluklar Yenal’ın, klasik dönem çizgileriyle yarattığı özgün detaylar olarak dikkati çeker.
Şişli Camii’nde gözlenen mimari detaylar, süsleme programı ve Hamid Aytaç, Macid Ayral ve Halim Özyazıcı gibi, dönemin önde gelen hattatlarının eserleri olan hat kompozisyonları, mimariyle uyum içinde olup Osmanlı klasik üslubunu yansıtır.
Küratör: M. Baha Tanman
Kordinatörler: Zeynep Ögel, Gülru Tanman
Dijital Adaptasyon: Başak Arifoğlu, Umut Koca, Irmak Wöber,