Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonundaki Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa'nın fotoğraf albümünden kurgulanan sergi, en uzun süreli barışı Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde yaşayan, Kudüs, Gazze, Yafa gibi kentlerdeki inanç çeşitliliğini ve bu zenginliğin mimari yansımalarını konu alırken, mimarlık ve fotoğraf tarihçilerine farklı bir okuma ve yorumlama olanağı da veriyor.
Yerleşimler
Kudüs’ün, doğu yönünden (Zeytin Dağı’ndan) çekilmiş olan panoramasında, Kidron Vadisi’nin üzerinde surlarla kuşatılmış olan eski kent, ön planda solda Harem-i Şerif’in içinde Mescid el-Aksâ ile siluete egemen olan Kubbet el-Sahra görülüyor. Harem-i Şerif’in doğusunda, Kidron Vadisi’ne doğru alçalan, Müslüman mezarlığıyla kaplı yamaçtan doğuya doğru çekilen diğer panoramada ise, altta Hz. İsa’nın tutuklandığı Getşemani Bahçeleri, yamaçta da Ruslara ait Maria Magdalena Kilisesi yer alır.
Kudüs-i Şerif'in şark (doğu) cihetinden (yönünden) manzara-i umûmiyesi (genel görünümü)
Yafa, Halilürrahman (El-Halil) ve Gazze’yi betimleyen panoramalarda, söz konusu yerleşimler, duvarları kesme taştan örülmüş, çoğunluğu düz damlı konutları ve arada silueti hareketlendiren minareleriyle henüz geleneksel dokularını korumaktadır.
Yafa'nın denizden görünüşü
Halilürrahman kasabası
Gazze kasabası
Buna karşılık Yafa civarında yeni kurulmuş Prusya yerleşimleri, yöreye yabancı, Avrupa görünümlü yapılarıyla dikkati çekmektedir.
Ürdün Nehri civarındaki Rahya kariyesi, eski bir evden dönüşme olduğu anlaşılan Jordan Hotel ile bunun çevresindeki birkaç konuttan ve ağıllardan oluşmaktadır.
Yafa civarında Prusya Mahallesi Nehrü'l Ürdün civarında Rahya kariyesi (köyü)
Hıristiyan ve Yahudi Dinî Yapıları
Kudüs’te Hıristiyanlığın en eski ve en önemli dinî yapılarından olan, kuruluşu İmparator Büyük Konstantinos dönemine kadar inen, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği mevkide yer aldığına inanılan Kamâme (Kutsal Mezar) Kilisesi’nin mimari bünyesi yüzyıllar içinde geçirdiği tadilat ve onarımlar sonucunda oluşmuştur. Birbirine eklemlenen yapılardan oluşan kompleks özellikle Erken Bizans ve Haçlı dönemlerinde (1099, 1187) şekillenmiştir.
Aynı şeyler, Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerine ve tarikatlarına ait birçok dinî tesisin yer aldığı Beytüllahim’de, Hz. İsa’nın doğduğu mevkide yükselen, albümde “Bazilik Kilisesi” olarak anılan Kutsal Doğum Kilisesi için de söylenebilir.
Kamame Kubbesinin resmi
Kudüs'te meşhur Kamame (Kutsal Mezar) Kilisesi'nin kapısı
Beytüllahim'de Bazilik nam (adındaki) büyük kilisenin derunu (içi)
Bazilik Kilisesi'nde Mevled-i İsa Mağarası'nın kapısı
Hıristiyanlarca önemli olan diğer bir dinî tesis de, Kudüs’ün doğusunda, Zeytin Dağı’nın eteğinde yer alan ve Hz. Meryem’in kabri olarak bilinen yapıdır. Bugünkü şekline Haçlı döneminde kavuşan Gotik üsluptaki girişten merdivenlerle yer altındaki kiliseye inilmektedir.
Kudüs kurbünde Hazret-i Meryem Türbe-i Şerifi'nin kapısı
Farklı dönemlere ait bölümlerden oluşan bu tür dinî yapı komplekslerinden biri de Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesi’dir. 18. yüzyıla ait Kütahya çinileriyle bezeli Surp Hagop Kilisesi’nin çevresinde gelişen patrikhanenin sokağın üzerinde yer alan, Ampir üslubunda üçgen alınlıklı kanadı 19. yüzyıl ortalarına aittir.
Kudüs'te Ermeni Patrikhanesi
Kudüs’te 19. yüzyılın 2. yarısında inşa edilen Hıristiyan mabetlerinden Protestan Kilisesi Neo-Romanesk, İngiliz Kilisesi Neo-Gotik, Habeş Kilisesi Neo-Rönesans üsluplarını, Latin Patrikhanesi Neo-Gotik ve Neo-Rönesans, Rus Kilisesi ve Manastırı Geç Bizans ve Neo-Romanesk üsluplarının karışımını, yeni inşa edilen Rus (Maria Magdalena) Kilisesi ise Rus mimarlığına özgü eklektizmi sergiler.
Kudüs'te Protestan Kilisesi Kudüs'te İngiliz Kilisesi
Kudüs'te Latin Patrikhanesi Kudüs'ta Rusya Kilisesi
Rahya’daki Rus Manastırı’nın cephelerinde Neo-Romanesk üslupta ikiz ve üçüz pencereler görülür.
Kudüs’te, eski kentin güneybatı kesimini işgal eden ve 1948’deki İsrail-Ürdün Savaşı’nda yıkılmış olan Yahudi Mahallesi’ndeki Hurva Sinagogu, pandantiflere oturan taş örgülü kubbesiyle etkileyici bir görünüm arz etmektedir
Kudüs civarında yeniden yapılan Rusya Kilisesi
Kudüs'te Yahudi Sinagoğu
İslâmî Dinî Yapılar
Gazze ve Kudüs sancaklarında İslâm dinince kutsal sayılan makamların başında Kudüs’te, Harem-i Şerif’in merkezinde yükselen ve Hz. Muhammed’in Mi’raca çıktığı makam olduğuna inanılan Kubbet el-Sahra gelir. Emevî halifesi Abdülmelik ibn Mervan tarafından 691’de inşa ettirilen ve erken İslâm mimarlığının en görkemli ürünü olan yapıda, kutsal kayayı kuşatan dairesel planlı çekirdek ahşap bir kubbeyle taçlandırılmış, bununla sekizgen dış duvar arasına iki ziyaret galerisi yerleştirilmiştir. İç mekânda Emevî dönemine ait mozaik bezemelerin korunabilmiş olmasına karşılık cepheler I. Süleyman (Kanunî) (1520-1566) tarafından çinilerle kaplanmış, günümüze kadar ulaşan çini bezemeler Osmanlı dönemi boyunca (1517-1917) ve daha sonra gerçekleştirilen çeşitli onarımlarda yenilenmiştir.
Harem-i Şerif'te Kubbetü's-Sahra'nın görünümü Kubbetü's-Sahra'nın içi ve mağara kapısının görünüşü
Yapının doğusunda “Mahkeme-i Davud” veya “Kubbet el-Silsile” olarak anılan çokgen planlı, kubbeli ve mihraplı yapı da Davud Peygamber’e ithaf edilmiş bir makamdır. Kubbet el-Sahra’nın güney yönünde “Minber es-Sayf” (Yazlık Minber) olarak anılan, Memlûk dönemine ait Kadı Burhaneddin Mihrabı ve Minberi 1843 yılında yenilenmiştir. Harem-i Şerif’in doğu yönüne açılan ve sonradan güvenlik nedeniyle örülen kapı erken Bizans yapısıdır
Kubbetü's-Sahra civarındaki mihrab ve minberin resmi
Kudüs’ün İslâm orduları tarafından fethedilmesini (637) müteakip Hz. Ömer tarafından inşa ettirilen Mescid el-Aksâ, Kıble eksenine paralel sahınlardan oluşan bugünkü şeklini Eyyubî egemenliği sırasında (1187-1250) almış, Memlûk (1250-1517) ve Osmanlı (1517-1917) dönemlerinde birçok onarım geçirmiştir.
Mescid-i Aksa'nın şimal (kuzey) cihetinden (yönünden) görünüşü
Kudüs’te, kentin güneybatı yönünde, Sion Dağı’nda yer alan ve üç dinin ortak kutsal merkezlerinden birisini meydana getiren yapı topluluğu (Nebî Davud Külliyesi), Davud Peygamber’e atfedilen türbeyi (daha doğrusu makamı) ve Hıristiyanların önemli bir ziyaretgâhı olan Son Akşam Yemeği Odası’nı (Coenaculum) bünyesinde barındırır. Bu mevkide varlığı tespit edilebilen en eski yapı, M.S. 4. yüzyılda, Hz. İsa’nın havarîleriyle birlikte son akşam yemeğini yediği mekânın üzerinde inşa edildiği rivayet edilen Kutsal Sion Kilisesi’dir. Birbiriyle bağlantılı revaklı avluların çevresinde gelişen yapı, farklı zamanlara ait inşaat, tadilat, ekleme ve onarım eylemleri sonucunda teşekkül etmiş organik bir mekânlar bütünüdür.
Kudüs kurbünde (yakınında) Hazret-i Davud Türbe ve Mescidi'nin garben (batıdan) görünüşü
Hazret-i Halilürrahman Türbe ve Mescid-i Şerifi'nin garb (batı) tarafından görünüşü
Üç dinin önemli ortak ziyaretgâhlarından birisi de Halilürrahman (El-Halil) kentinde “Peygamberlerin Mağarası” olarak anılan yerdir. Söz konusu ziyaretgâh İslâm kaynaklarında, Hz. İbrahim’in türbesini içerdiğine inanıldığından “Harem-i Şerif-i Hazret-i Halil” olarak anılır. Haçlı dönemine ait Gotik üslupta demet payeler, Zengî-Eyyûbî mimarlığına özgü renkli taş geçmeli mihrap, mihrabın üzerindeki duvarı kaplayan, geç Osmanlı süslemesinde yaygın kordonlu perde motifleri yapının yüzyıllar içinde geçirdiği değişimlere ışık tutar.
“El-Ömerî Camii” olarak da anılan Gazze Cami-i Kebîri (Ulu Camii) Haçlı dönemine (12. yüzyıl ortalarına) ait Gotik üslupta Vaftizci Yahya Kilisesi’nden dönüştürülmüştür. “Mahmudiye Camii” olarak da tanınan Yafa Cami-i Kebîri (Ulu Camii) ise II. Mahmud (1808-1839) tarafından yaptırılmıştır
Gazze Cami-i Kebîri'nin (Gazze Ulu Camii'nin) derûnu (içi) Yafa Cami-i Kebîri (Ulu Camii)
Gazze’de 1850 tarihli Hz. Haşim Mescid ve Türbesi planı itibariyle Osmanlı olmakla beraber ayrıntılarıyla Memlûk mimarlığının etkilerini sürdürür. Avluda erken Bizans devşirme başlıkların kullanıldığı sivri kemerli revaklar arkasında medrese hücreleri sıralanır. Yapıya adını veren, Hz. Muhammed’in ceddi Haşim bin Abdümmenaf’ın türbesi caminin kuzeybatı köşesindedir.
Hazret-i Hâşim Mescid ve Türbe-i Şerifi'nin derûnu (içi)
Askerî Tesisler
Albümde yer alan askerî tesislerin en önemlisi, Kudüs surlarının batı kanadına bitişik bir “ahmedek” olan Burc-u Davud’dur. Kazılar buradaki yapılaşmanın I. Tapınak Dönemi’ne (M.Ö.1000-586) kadar indiğini kanıtlamıştır. II. Tapınak döneminde (M.Ö.515-M.S.60) bu tesisin güneyinde kral Herodes’in (M.Ö.37-4) sarayı yer almakta, Burc-u Davud da bu müstahkem saray kompleksini koruyan kuleler arasında yer almakta, Roma Dönemi’nde de kenti koruyan 10. lejyon bu kulenin gerisindeki alanda konuşlanmaktaydı. İmparator Titus’un M.S. 70’de Kudüs’ü yerle bir etmesi üzerine Romalıların yönetim merkezi (Praetorium) kutsal alanın kuzeybatı köşesinden Herodes’in sarayına taşınmıştır
Erken İslâm döneminde oluşan iç kalenin güneyinde Haçlı Dönemi’nde Kudüs krallarının (Lusignanların) sarayı bulunmaktaydı. Memlûk döneminde olduğu gibi, Osmanlı döneminde de burası, şehirdeki askerî birliklerin barınağı olagelmiştir. Dış kapı ile solda mihrabı görülen namazgâh Osmanlı dönemine aittir. Burc-u Davud’un güneyine 1845 yılında inşa ettirilen kışla ise yayvan ve avlulu bir yapıdır.
Kudüs'te diğer Kışla-i Hümâyûn
Diğer bir önemli askerî tesis Kudüs’te, Harem-i Şerifin kuzeybatı köşesinde ye alan Nizamiye Kışlası’dır. Ünlü Suleiman Mabedi ile bunun yanındaki kral sarayını barındıran, İslâm döneminde “Harem-i Şerif” adını alacak olan kutsal alana egemen bir doğal kayanın bulunduğu bu mevki, II. Tapınak Dönemi’nden (M.Ö. 1000-586) beri kentin yönetim merkezi olagelmiştir. Hasmonlar Hanedanı (M.Ö.167-63) burada “Baris” adında bir kale yaptırmış, daha sonra Kral Herodes Baris’in yerine, tabi bulunduğu Roma İmparatoru Marcus Antonius’dan dolayı “Antonia” olarak adlandırılan, Helenistik üslupta bir kale-saray inşa ettirmiş, M.S. 6’da Herodes’in oğlu Archelaus’u tahtından indiren Romalılar “Praetorium” adını verdikleri bu yapıdan kenti yönetmeye devam etmişlerdir. Memlûk Dönemi’nde aynı yapının temelleri üzerinde 1315-1320 arasında inşa ettirilen Câviliyye Medresesi, 15. yüzyılın ilk çeyreğinde tadil edilerek, Memlûk valilerinin makamı (Dâr el-Niyâbe) haline getirilir, Osmanlı Dönemi’nde de, 1870’lere kadar aynı işlevi sürdürür, bu tarihten sonra Nizamiye Kışlası’na dönüştürülür. Duvarlarının alt kısmında çeşitli dönemlere ait inşa katmanlarının gözlendiği yapıda avlulu ve eyvanlı Memlûk medrese şeması hâlâ okunabilmektedir.
Kudüs'te Nizamiye Kışla-i Hümâyûnu'nun Harem-i Şerif'den görünüşü
Kudüs surları üzerinde kuzeye açılan Bâb el-Amud’un (Direk Kapısı) diğer adı Şam Kapısı’dır. I. Süleyman (Kanunî) tarafından 1542’de yenilenen Kudüs surları, dönemin Hassa Başmimarı Sinan’ın tezkirelerinde kayıtlı değildir. Yerel mimarlarca tasarlandığı anlaşılan surlar, özellikle de kapılar Osmanlı öncesine ait (Haçlı, Eyyûbî ve Memlûk) mimari geleneklerin izlerini taşır.
Kudüs-i Şerif'in Bâb el-Amud nâm (adındaki) sur kapısı
Yafa'da Redif Deposu'nun cepheden görünüşü
Çökertmeli ve renkli taş bezemeli pencerelere sahip Gazze Redif Deposu, Memlûk üslubunu yansıtır. Başka amaçla tasarlanmış ve sonradan bu işleve tahsis edilmiş bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Yafa’daki Redif Deposu ise iki katlı yapılardan oluşan bir komplekstir. Ampir üslubunda pilasterli ve yuvarlak kemerli cümle kapısı ve aynı türde kemerlerin gözlendiği cepheler Tanzimat döneminde inşa edildiğini gösterir.
Gayrimüslim Hastaneleri ve Mektepleri
19. yüzyılın 2. yarısında çeşitli Gayrimüslim cemaatlerce (Katolik, Protestan, Yahudi) inşa edilen yapılardan Kudüs’teki Rotschild Yahudi Hastanesi, Kız Protestan Mektebi, Erkek Protestan Mektebi, Fransız Erkek Mektebi, Fransız Hastanesi, ayrıca Yafa’daki Fransız Hastanesi ile İngiliz Mektebi’nde, Ampir, Neo-Rönesans ve Neo-Gotik üsluplarından derlenmiş çeşitli mimari öğeler dönemin eklektik zevkine uygun biçimde yan yana kullanılmıştır.
Kudüs'te inasa (kadınlara) mahsus Prusya Mektebi
Kudüs'te Yahudilerin Roçild Hastahanesi
Yafa'da Fransız Hastahanesi
Kudüs'te Fransız Hastahanesi
Yafa’daki İngiliz Hastanesi, avluyu kuşatan iki katlı revakıyla İngiliz Kolonyal üslubunu, Kudüs’te saltanat makamınca Saint Jean Tarikatı’na hediye edilen Göz Hastanesi, hareketli kitlesi ve kuleleriyle Ortaçağ şato mimarlığını, aynı kentteki Yahudi Sanayi Mektebi ise, iki katlı kâgir kitlesine saplanan ahşap çıkma ve balkonlarıyla yerel konut mimarlığını çağrıştırır.
Yafa'da İngiliz Hastahanesi Kudüs'te göz hastanesi
Kudüs'te Yahudi Sanayi Mektebi
Yafa civarında Neter adına Yahudi Ziraat Mektebi, dönemi için modern sayılabilecek beşik çatılı kâgir yapılardan oluşmaktadır.
Osmanlı Resmî Yapıları
Osmanlı yönetimine ait resmî yapılardan bir kısmı, daha önce başka amaçlarla yapılmış olup sonradan tadil edilerek farklı işlevlere tahsis edilmişlerdir. Bunlardan Kudüs Mahkeme-i Şer’iyyesi, renkli taş bezemeli ve mukarnaslı taçkapısıyla, Memlûk dönemine ait 1328 tarihli Tankiziyye Medresesi ve Hankahı’dır.
Kudüs Makeme-i Şer'iyesi'nin kapısı
Sivri kemerli avlu girişi Memlûk-Osmanlı karması bir üslubu yansıtan Kudüs Hükümet Dairesi de bu tür yapılardandır. Gazze Mekteb-i Rüşdiyesi de, tek katlı, avlulu planı, klasik Osmanlı üslubunda kapısı ve basık hafifletme kemerli pencereleriyle tadil edilmiş eski bir yapıyı andırır.
Kudüs Hükümet Dairesi'nin kapısı
Öte yandan, Yafa’daki Hükümet Dairesi ile Belediye Dairesi, Ramle Hükümet Dairesi, Gazze’deki Belediye Dairesi ile Hükümet Dairesi tadilat geçirmiş sabık konutlar olmalıdır. Bunlardan özellikle Yafa Belediye Dairesi, üst katın eksenindeki üç kemerli açıklığı ve balkonuyla, Filistin’den Mersin’e uzanan kıyı şeridinde yaygın olan bir konut tipini temsil eder.
Gazze Hükümet Dairesi Gazze Belediye Dairesi
Yafa Belediye Dairesi
Resmî yapıların diğer bir grubu ise Tanzimat’tan (1839) sonra Osmanlı yönetimince inşa edilmiştir. Yafa Rüsumat Dairesi, Kudüs’teki Mekteb-i İdadî-i Mülkî ile Belediye Hastanesi, Halilürrahman (El-Halil) Mekteb-i Rüşdiyesi, kilit taşları çıkı yuvarlak kemer, pilaster ve üçgen alınlık (fronton) gibi Ampir üslubuna has mimari öğelerle dikkati çekerler.
Buna karşılık Beytüllahim Hükümet Konağı Neo-Gotik sivri kemerli pencerelere sahiptir. Tek katlı ve yayvan bir yapı olan Gazze Telgrafhanesi, basık ve sivri kemerleri, yuvarlak tepe pencereleriyle yerel mimari özelliklere sahiptir. Halilürrahman civarındaki Karantina Dairesi’nde de, yüksek duvarla kuşatılmış bir avlu içinde yer alan kare planlı ve kubbeli birimler yörenin konut mimarlığına bağlanır.
Beytüllahim Hükümet Konağı Halilürrahman civarında Karantina Dairesi
Su Mimarisi
Albümde fotoğrafı yer alan su tesislerinin en eskisi Memlûk Sultanı el-Eşref Kayıtbay’ın Harem-i Şerif’te, Kubbet el-Sahra ile Mescid el-Aksâ’nın arasında 1482 yılında inşa ettirdiği sebildir. Kare planlı ve soğan kubbeli yapı kitle tasarımıyla bir Memlûk türbesini andırır.
Mescid-i Aksa havalisinde Kayıtbay'ın Sebili
Kudüs-Beytüllahim yolundaki havuzlar Kudüs’ün, I. Süleyman (Kanunî) tarafından yenilenen su şebekesine aittir. Bunlarda toplanan su kentin çeşitli yerlerinde, adı geçen sultanın adını taşıyan çeşmeleri beslemekteydi.
Halilürrahman yolunda Cennetmekan Sultan Süleyman Hazretleri'nin havuzları
19. yüzyılın ilk yarısına ait Yafa’daki Sebil-i Şifa ile Sebil-i Seksek, aynı kentin civarındaki Ebû Nebud Muhammed Paşa Sebili, öte yandan Ramle Sebili, o dönemde Osmanlı mimarlığına egemen olan Ampir üslubunu sergiler. Bu yapılardan son ikisinde, eliptik kubbeler, köşe kulecikleri, ikiz kemerler gibi birtakım yerel mimari öğeler dikkati çekmektedir. Bunlara oranla daha yalın bir mimariye sahip Gazze’deki Cemâkiye Sebili’nde ise herhangi bir üslup kaygısı gözlenmez.
Yafa civarında Ebu Nebud Muhammed Paşa Sebili
Yafa'da Sebilü'ş-Şifa
Rahya’da Osmanlı hanedanına ait arazilerin sulanması için tasarlanan su kemeri ise, kilit taşları çıkıntılı yuvarlak kemerleriyle Neo-Klasik üslubu yansıtır.
Rahya'da arazi-i seniyyenin (hanedana ait arazinin) sulanması için yapılan su kemeri
Osmanlı Devleti’nin son döneminde mimarlık alanında gözlenen çoğulculuk Kudüs ve Gazze sancaklarında çok belirgin biçimde hissedilmektedir. Kuruluşu önceki dönemlere ait olup kullanılmaya devam eden tesislerde Bizans, Emevî, Haçlı-Gotik, Eyyûbî ve Memlûk mimarlıklarının özellikleri, Osmanlı dönemindeki onarımlarla değişime uğramış biçimde yaşamaktadır. Bunlardan özellikle Kudüs’teki Nebî Davud Külliyesi, Burc-u Davud ve Nizamiye Kışlası, yüzyıllar içinde birbirini izleyen tadilatlar, eklemeler ve onarımlar sonucunda oluşmuş yığışımlı (cummulative) ve organik bünyeleriyle dikkati çeker. Aynı özellik, Hıristiyanların Hac yerleri olan Kudüs ile Beytüllahim’de yer alan, Kamâme (Kutsal Mezar) ve Kutsal Doğum Kiliseleri gibi önemli dinî tesislerde, ayrıca Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesi’nde de karşımıza çıkar.
Tanzimat öncesine ait Osmanlı yapılarına, başkent üslubundan farklı, Osmanlı öncesinden izler taşıyan, yöreye has bir taşra üslubu egemendir. Abdülmecid ve onu izleyen hükümdarların döneminde Osmanlı yönetimince üretilen resmî yapılarda, başkentte ve imparatorluğun diğer eyaletlerinde olduğu gibi, Batı’daki benzer tesisler örnek alınmış, Ampir ve Neo-Klasik üsluplarda cepheler tasarlanmıştır. Bunların yanı sıra, daha önceki dönemlere ait olup sonradan tadil edilen resmî yapılar da mevcuttur.
Diğer taraftan, Prusya, Fransa, İngiltere ve Rusya gibi büyük devletlerin, ayrıca Yahudilerin Kudüs, Beytüllahim ve Yafa kentlerinde 19. yüzyılın 2. yarısında inşa ettirdikleri kilise, manastır, mektep, hastane, misafirhane türünden yapılarda, Ampir üslubunun yanı sıra dönemin mimarlık zevkine egemen olan hemen bütün revival’lar (Neo-Romanesk, Neo-Gotik, Neo-Rönesans), çoğu kez eklektik bir yaklaşımla uygulanmıştır. Bütün dönemlerde ve yapı tiplerinde gözlenen ortak bir özellik de, inşaatta hemen sadece yörede bol miktarda bulunan kalker taşının kullanılmış olmasıdır.
Curator—Ekrem Işın
Tasarım ile ilgileniyor musunuz?
Size özel Culture Weekly ile yeni içeriklerden haberdar olun
Her şey hazır.
İlk Culture Weekly bülteniniz bu hafta gönderilecek.