Şehrin Köpekleri
Köpekler İstanbul kent tarihinde birbirini izleyen iki farklı dönem yaşadılar. Fetih’ten Tanzimat’a uzanan dört yüzyıllık ilk dönemde gündelik hayatı insanlarla paylaştılar. Bu birlikteliğin zemininde, köpeklerin İstanbul’a fetih ordusuyla girdiğine ilişkin “halk islâmı”nın güçlü inancı ve yine aynı inaçtan kaynaklanan merhamet duygusu vardı. Klasik dönemde, tıpkı insanlar gibi birer mahalle sakini kabul edilmişlerdi. Beledî ve kolluk görevlerini üstlenmişler, içe dönük mahalle hayatında yerleşik nüfusu yabancılara karşı korumuşlar ve kentin aslî unsurları arasında yerlerini almışlardı. Hiç kuşku yok ki bu dönem İstanbul köpeklerinin Altın Çağı’ydı. Bu mutlu saltanat yıllarını, 19. yüzyıl başlarından itibaren gündelik hayat dokusunda etkileri görülmeye başlayan modernleşme hareketleri izledi. Yeni dönemde köpekler, Tanzimat modernleşmesinin yaratıcı değil, ama taklitçi uygulamalarından kendi hesaplarına düşen dışlayıcı payı aldılar.
Anonim adlı sanatçının Beyoğlu’nda sokak köpekleri adlı çalışması (20. yüzyıl başı)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Avrupa kentlerine benzemek isteyen İstanbul’da artık örnek alınan bu yerleşim merkezlerindeki gibi sokaklar köpeklerden arındırılacaktı. Köpek demek, yoksulluk, derbederlik, kısacası Şarklılık demekti. Tanzimat İstanbul’u bu olumsuz izlenimden kurtulmak için kolları sıvadı.
Anonim adlı sanatçının Ayasofya önünde bir sokak köpeği. adlı çalışması (20. yüzyıl başı)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Saltanat bitmiş, sürgün başlamıştı. II. Mahmud’un emriyle Marmara adalarına sürgüne gönderilen köpeklerin trajik serüveni, 1910’daki büyük köpek itlafına kadar kesintisiz devam etmiştir. Batılıların hazırladıkları itlaf raporlarında köpekler ekonomik fayda açısından değerlendiriliyor, bir hayvana derisi, kılları, kemikleri, yağı, kasları, albüminli maddeleri ve bağırsakları için 4 franklık fiyat biçiliyordu. İtlafın toplam değeri 200-300 bin franklık bir kazançtı.
Anonim adlı sanatçının İstanbul’da bir Pazar yeri; Alman bir gezginin gözünden sokak köpekleri adlı çalışması (1900)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
İstanbul halkı bu vahşete her zaman olduğu gibi karşı çıktı. Kurtarılabilen köpekler, hayvanseverler tarafından kışlalarda, evlerde saklandılar. Çok geçmedi kent, köpek itlafını projelendiren Batılı devletlerce işgal edildi. Halk vicdanı bunu da içine sindiremedi. Artık “Kurtuluş”a kadar İstanbul’un tadı kaçmıştı.
Olivier, 1793
“Müslümanlar köpekleri murdar saymalarına, onlara el sürmek veya evlerine almaktan kat’i surette kaçınmalarına rağmen çoğalmalarına engel olmayı hiç düşünmezler. Köpeklerin bir faydası da sokağa atılan çöplerin, süprüntülerin temizlenmesine yardımcı olmalarıdır. Sokaklarda uzun bir sırık üzerine dizilmiş ciğer, yürek vs. gibi sakatatı taşıyan adamların dolaştığı görülür. Mahallenin köpeklerini sevindirmek isteyen zenginler bunları çok ucuza satın alıp köpeklere verirler. Dişi köpeklerin ve yavrularının barınmaları için evlerinin kapısında küçük kulübeler yaptıranlar, içini samanla döşeyenler, her gün ekmek ve et verenler de yok değildir. O kadar ki bazılarının öldüklerinde belirli sayıda köpeğin beslenmesi için para vasiyet ettikleri de olur.” Olivier, 1793
Anonim adlı sanatçının Beyoğlu’nda sokak köpekleri adlı çalışması (19. yüzyıl sonu)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
François-René de Chateaubriand, 1806
“Galata’ya yanaştık; karaya çıkar çıkmaz rıhtımlardaki canlılığa, hamallar, tüccarlar, denizciler kalabalığına baktım. Kadınlara hemen hemen hiç raslanmaması, tekerlekli arabaların yokluğu, sürü sürü sahipsiz köpekler, bu yaman şehrin ilk gözüme çarpan üç özelliği oldu.” François-René de Chateaubriand, 1806
Anonim adlı sanatçının Tophane’de sokak köpekleri adlı çalışması (19. yüzyıl sonu)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Alphonse de Lamartine, 1833
Türkler canlı cansız bütün yaratıklarla barış içinde yaşıyorlar; ister ağaçlar ister kuşlar ya da köpekler olsun, tanrının yarattığı her şeye saygı gösteriyorlar; hayırseverlikleri bizde terk edilen ya da zulüm gören bu zavallı türleri de kucaklıyor. Bütün sokaklarda yer yer mahallenin köpekleri için su dolu kaplar var.” Alphonse de Lamartine, 1833
Gravürcü: Julie Salmon adlı sanatçının İstanbul’un köpekleri adlı çalışması (2013)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Julia Pardoe, 1836
“Şehrin bütün sokaklarını dolduran evsiz köpeklerin yatması için sokaklar boyunca belli aralıklarla yapılmış küçük hasır kulübeleri anmadan geçemeyeceğim. Köpekler bunların içinde birbirine iyice sokulmuş yatıyorlardı. Mahalle sakinleri, kibar dilencilerin benimsenmiş ifadesiyle ‘geçim için tamamen hayırseverlere muhtaç’ bu sahipsiz ve başıboş hayvanlara sığınak sağladıkları gibi her gün yiyecek de veriyorlar. Çerçöple beslenen bu hayvanların, basit içgüdü sınırlarını aşan, bir tür iç ekonomi uyguluyor olmaları da ilginç bir olgu; hepsinin belli bölgeleri veya uğrak yerleri var. Komşularının hakkına dadanan hayvanın vay haline.” Julia Pardoe, 1836
Helmut von Moltke, 1837
Evlerde asla köpek bulunmaz, fakat sokaklarda bu sahipsiz hayvanlardan binlercesi, fırıncıların, kasapların sadakalarıyla ve aynı zamanda kendi emekleriyle yaşarlar; çünkü köpekler burada temizlik memurlarının görevini hemen hemen tamamıyle üzerlerine almışlardır. Şunu da söyleyeyim ki burada ne pudel, mops, spitz, daks, pinşer, ne de tazı vardır, sadece tek bir iğrenç cins mevcuttur. Bunlar civardaki kurtlar ve çakallarla pek yakın akrabaya benzemektedir. Psikolojileri bakımından şunu da ilave edeyim ki, bunlar Yeniçerilerin ortadan kaldırılışından beri Frenklere karşı daha az düşmanlık göstermektedirler.” Helmut von Moltke, 1837
Abdullah Fréres adlı sanatçının Hamal ve bir grup sokak köpeği. adlı çalışması (19. yüzyıl sonu)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Anonim adlı sanatçının Seyyar Kasap ve Sokak Köpekleri adlı çalışması (19. yüzyıl sonu)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Gérard de Nerval, 1843
“Şikayet edercesine bağıran yüzlerce köpek çayırda toplanmıştı. Biraz sonra omuzlarına aldıkları uzun bir sırıkla, ikişer ikişer, koskoca kazanları taşıyan topçu askerlerinin dışarı çıktığını gördük. Köpekler, sevinçle havlamaya başladılar. Yanımdan geçen bir İtalyan, ‘Köpeklere verilen çorba bu; şanslı bu yaratıklar’ dedi. Köpeklerin, Kostantinopolis’te gördüğü itibar, yolları, genellikle oralara atılan hayvansal maddelerden temizlemelerinden kaynaklanıyor. Onlarla ilgili dini vakıfların, köpeklerin camilerin girişinde ve çeşmelerin yakınında kolayca buldukları su yalaklarının başka bir amacı yok kuşkusuz.” Gérard de Nerval, 1843
Théophile Gautier, 1852
“Köpek konusuna gelince; gelişimden sonraki ilk günlerde yolumu bulmak için sokak ortasındaki büyük bir çukuru temel işaret olarak bellemiştim. Bu çukurun dibinde kemirici cinsten iri bir köpek dört-beş yavrusunu, tam bir rahatlık içinde ve gidip gelen yayaları, atları hiçe sayarak emziriyordu.” Théophile Gautier, 1852
Mark Twain, 1862
“Şehrin her yerinde sokaklara yatmış uyuyan köpekler var. Grand Rue de Pera’daki köpekler sanki nöbet bekliyor. Her gün bir sürü at arabasının önünden çekilmeleri gerektiği için böyle bir havaya girmişler ve yüzlerindeki o ifade hemen anlaşılıyor. Bu caddenin sınırları dışındaki hiçbir köpekte ise bu ifade yok. Ötekilerin hepsi uykuda, hiç nöbet de tutmuyorlar. Padişah bile geçse kımıldamazlar. Bu köpekler şehrin çöpçüleri ve onların resmi görevi bu! Zor bir iş üstelik. Ancak onların korunmasını sağlıyor. Kavun kabukları ve çürük üzümlerden her türlü pisliğe kadar ne olursa yiyorlar, ölü dostları ve akrabaları dahil.” Mark Twain, 1862
Sebah&Joaillier adlı sanatçının Pera Palas Oteli’nin önünde sokak köpekleri. adlı çalışması (19. yüzyıl sonu)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Edmondo De Amicis, 1874
“İstanbul devasa bir köpek kulübesidir. Herkes buraya adım atar atmaz bunun farkına varır. Köpeklerin hepsi birden tasmasız, isimsiz, evsiz, kuralsız ve son derece özgür bir serseriler cumhuriyeti oluştururlar. Miskinlik, İstanbul köpeklerinin en belirgin özelliğidir. Sokağın ortasında beşli, altılı, onlu sürüler halinde ya dizilip ya halka olarak kıvrılıp, hayvandan çok tezek yığınına benzer bir şekilde yatarlar ve orada sağır edici bir velvelenin ve hayhuyun içinde gün boyunca uyurlar. Sokakların canlı süpürgesidir köpekler. Domuzların ağzını sürmediği şeyleri bunlar hapır hupur yerler. İstanbul’un köpek nüfusu da insan nüfusu gibi mahallelere ayrılmıştır. Her mahalleyi, her sokağı mesken tutan ya da sahiplenen belli köpekler, akrabaları ve arkadaşları oradan hiç ayrılmazlar ve yabancıları da sokmazlar. Bir tür devriye hizmeti üstlenirler. Muhafız birlikleri, ileri karakolları, devriye gezen ve teftişte bulunan nöbetçileri vardır.” Edmondo De Amicis, 1874
Paul de Régla, 1893
“Türk şehirlerinin asli sakini olan hakiki yerli köpeği bulmak için Frenk mahallelerinden çıkıp İstanbul sokaklarını, şehrin etrafını dolaşmak gerek. Son derece muhafazakâr olan İstanbul köpeği, yabancılardan nefret eder, modern medeniyeti yaratan her şeye şüpheli yaklaşır. Özgürlüğüne, haklarına düşkündür ama en azından görev dendi mi boyun eğmeyi bilir. Hiyerarşi duygusuna bile sahiptir, zira mahallenin elebaşını tanır, itaat etmeyi, karşısında ses çıkarmamayı bilir. Napoli’deki benzerleri gibi yaygaracıdır, tehditkârdır, tartışmayı her an kapışmaya çevirmeye meyillidir, ama aslında bir çocuğu bile incitmez.” Paul de Régla, 1893
Anonim adlı sanatçının Avrupalı bir gezgin ile sokak köpekleri adlı çalışması (20. yüzyıl başı)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Director of İstanbul Pasteur Institute Dr. Remlinger, 1910
“Derisi, kılları, kemikleri, yağı, kasları, genel olarak albüminli maddeleri, hatta bağırsaklarıyla bir sokak köpeğinin değeri 3 ila 4 franktır. Şehirde 60.000 ila 80.000 köpek bulunmaktadır; bu da 200-300.000 franklık bir değere tekabül eder. Köpekleri itlaf işinin ihaleyle bir vekile havale edilmesi, onun da şehrin dışındaki çeşitli noktalara deri, et ve yağın ekonomik olarak işleneceği yerler kurması kabil değil midir? Bu yerlerde hava geçirmez bir oda olur, oda bir gaz borusuna ve hayvanın kullanılabilir ürünlerini işlemek için donatılmış bir parçalama atölyesine bağlanır. Hayvanlar geceleri gizlice yakalanıp Avrupa’dakilere benzeyen kafesli arabalarla hemen nakledilebilir. On merkez kurulsa, her biri günde yüz köpeği işleyebilir. İki ay içinde itlaf biter, bu operasyon şehre de hayır işlerinde kullanılacak bir kâr bırakır.” İstanbul Pasteur Enstitüsü Müdürü Dr. Remlinger, 1910
Yakalanan sokak köpeklerinin kafeslere tıkılışı (20. yüzyıl başı)İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Pierre Loti, 1910
“Evet, her şey gönlümce, ama köpekler ortada yok, her yerde dolanmalarına alıştığımız, zararsız, uysal, şöyle bir dokununca oldukça duygulanan cana yakın köpekler. Onlar mahalle aralarında gece bekçiliğine çıkar, sokakları temizler, küçük çocukları kollarlardı. Bu ülkeye II. Mehmed’in ordularının ardınca gelmişlerdi, buraya sonsuzluğa dek yerleştiklerini sanıyorlardı, şimdiye değin kendilerine hiç kötülük etmeyen insanlara güvenleri tamdı, ama ‘gelişme’yi ve Levantenlerin hükümet işlerine burunlarını sokacaklarını hesaba katmamışlardı; hiç kimseyi ısırmadıkları dört ya da beş yüzyıllık bir bağlılıktan sonra bu bahar kırımların en acımasızına hüküm giydiklerini gördüler.” Pierre Loti, 1910
Pierre Loti, 1910
“Köpekleri ortadan kaldırma işi rahat yürümemiş; sabah çevremde oturanlar Hilal’e uğursuzluk getirecek bu küçültücü işi hiçbir Türk’ün üstlenmek istemediğini söylediler; bu iş için serserileri, çingeneleri, haydutları toplamak zorunda kalmışlar. Bu adamlar kıskaçlı büyük demir maşalarla iş görüyorlarmış; zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalıyor, yara bere ve kanlar içinde onları Hayırsızada’ya götürecek kayıklara üst üste atıyorlarmış. İstanbul’da günlerce çığlıklar, ağlamalar, şiddetli tartışmalar duyulmuş. Türkler kızıyor, bunu istemiyorlarmış. Zavallı köpekler! Olabildiğince çoğunu evlerde gizlemişler.” Pierre Loti, 1910
Köpekli İstanbul
Sokak köpekleri... Yüzyıllardır bizimle birlikteler. İstanbul’un toplumsal serüveninde önemli rol üstlendiler, kendi bağımsız yönetimlerini kurdular, törel değerlerini geliştirip ortak yaşam anlayışına şaşmaz bir doğrulukla sahip çıktılar. Tıpkı İstanbul halkı gibi ayrıcalıklı sınıflara yabancıydılar; belli bir standartı değil, kültürel karışımı temsil ettiler. Yurtları, İstanbul mahallesiydi; yani yaşlısıyla, çocuğuyla, meczubuyla, hacısıyla hocasıyla, kabadayısıyla bizim mahalle. İstanbul evrenini oluşturan bütün bu küçük dünyalar, merhamet duygusunun yörüngesinde bize özgü bir hayatın kozasını ördüler.
Köpeksiz İstanbul
II. Mahmud dönemiyle (1808-1839) birlikte köpeklerin şehir hayatından sürgünü başlar. Modernleşmenin getirdiği biçimci uygulamalar hiç beklenmedik noktalarda kamuoyunu rahatsız edici sonuçlar doğurdu: Köpeklerin itlafı bunların en çarpıcı olanıdır. İstanbul köpeklerini kentin sokakları yaratmıştı; ama bu sokaklar Tanzimat’tan sonra Şark’ın sefaletini sergileyen tarihsel bir sahne olarak değerlendiriliyordu. Sokakların kirli imgelerden arındırılması projesi içinde köpekler de vardı. 1910 sürgünü bu açıdan dünya kamuoyunu bile sarstı. Terkedilmiş adalara, bir bakıma Öteki Mahalle’ye sürülen köpeklerin canhıraş havlamaları, açlıktan birbirlerini yemeleri, taklitçi Osmanlı modernleşmesinin yol açtığı trajedinin yalnızca görünen küçük bir kısmıdır.
Küratör: Ekrem Işın
Danışman: Catherine Pinguet
Proje Yöneticisi: Gülru Tanman
Çeviri: Melis Şeyhun Çalışlar
Dijital Adaptasyon: Başak Arifoğlu, Umut Koca, Irmak Wöber
Teşekkürler:
Pierre de Gigord
Ayşe Yetişkin Kubilay, Galeri Alfa
Emre Sarıkuş
Serge Avedikian
Sinan Cansel